Bir gün parmaklığa elin varmadan,
Bir titreyiş gibi çalar çıngırak.
Mevsimler geçtikten sonra aradan,
Bu ses beni bir gün çağırsın, bırak…
Kumluktan serperken dallar başına,
Geç hızla, merdiven gelir karşına,
Eşikten atlarken ayak taşına,
Bu sesler içimde yer etsin, bırak…
İt, işte önünde kapım, aralık,
Oda bıraktığın gün kadar ılık,
Bir ince su sesi gibi lık, lık, lık,
Gönlünden nedamet boşansın, bırak…
Vay be, bu ne değişik bir şeymiş. Sanki birine yalvarıyor gibi, ama kızgın mı, pişman mı tam çözemedim. “Çıngırak” ne alaka onu da anlamadım ama bir yandan da çok hoşuma gitti. Sanki eski bir hikaye anlatıyor gibi, böyle biraz gizemli… “Gönlünden nedamet boşansın, bırak…” kısmı fena vurucu olmuş yalnız. Acaba ne olmuş ki böyle içten içten yakarıyor? Çok merak ettim şimdi.