Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.
Hesap et, gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.
Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.
Emeği boşadır yuvasız kuşun…
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.
Vur Emri
Offff be Abdurrahim Karakoç… Yine yüreğime dokundun. “Kozalaklar çınar oldu gel gayrı” ne demek ya? Sanki içimde bi şeyler düğümlendi. Gurbet, hasret… Her kelimesi ayrı bi acı. Sanki yıllardır bekleyen birinin feryadı gibi. “Saat isyan etti, takvim kudurdu” kısmı beni benden aldı. Nasıl güzel anlatmış o çaresizliği… Ah ulan ah!